Üsküdar’ın geçmiş dönemlerde, yağan yağmurların ardından yaşanan su baskınlarıyla hatırlandığını aktaran İmamoğlu, “Biliyorsunuz; burası denizle bir oluyordu. Biz, bu görüntülerin tamamını İstanbul’un gündeminden çıkarttık” şeklinde konuştu.
“İstanbul’u; ihanet, ihmal ve israf bataklığına sürükleyen bir avuç insanın devrini, milletçe bitirdik” diyen İmamoğlu, “Üsküdar sahilini işgal edenlerin iktidarı bitti, vatandaşın iktidarı başladı. İşgalcilerin kaçak yapılarını, yani şu güzelim caminin yanındaki yeri yıktık. Bu ‘İstanbul’a adayım’ diyen, dersine çalışmamış, ne yazık ki ithal görüntüsü olan bu aday, ne yaptı biliyor musunuz? Oraya bir gecede imar çıkardı. Ama ne yaptık? Davayı açtık, iptal ettirdik. İşte bu akla, İstanbul emanet edilebilir mi” sorusunu yöneltti.
Daha az bütçe kullanmalarına ve engellemelere rağmen, 5 yılda, İstanbul’u 25 yıl yönetenlerden daha fazla hizmet ürettiklerini belirten İmamoğlu, “25 yılda yaptıkları metronun yarısı kadar metroyu, 5 yılda yaptık. Çıldırıyorlar, deli oluyorlar. Akılları almıyor. Niye biliyor musunuz? İsrafa öyle alışmışlar ki, biz israfı öyle bir kestik ki. Hayatın akışına sadece icraatı koyduk. Vatandaşa hizmeti koyduk. O zaman ne oluyor biliyor musun? İşte bu gökten yağan yağmur gibi, kasamıza bereket yağıyor kardeşim” dedi.
5 yıl boyunca milletin hakkını yemediğini ve yedirmediğini kaydeden İmamoğlu, “Biz göreve gelince bir anlayışı daha değiştirdik. Ne vardı daha önce? Kötü bir laf; ‘Çalıyor ama çalışıyor!’ Şimdi ne diyor biliyor musun millet? ‘Hem çalmıyor hem çalışıyor kardeşim.’ Hem de atom karınca gibi çalışıyor” ifadelerini kullandı.
“DERSİNE ÇALIŞMAMIŞ İTHAL ADAY NE YAPTI BİLİYOR MUSUNUZ…?”
“Hiçbir vatandaşı, diğerinden farklı görmeyeceğim, görmem ya da kıymetsiz görmedim. ‘Oy veren, vermeyen’ demedim. 5 yıl boyunca, bir partinin ya da bir kökenin, bir inancın, bir şahsın değil, bu şehirde vatandaşın iktidarı hakim oldu. İstanbul’u; ihanet, ihmal ve israf bataklığına sürükleyen bir avuç insanın devrini milletçe bitirdik. Vatandaşın iktidarı başladı, Üsküdar sahilini işgal edenlerin iktidarı bitti. İşgalcilerin kaçak yapılarını, yani şu güzelim caminin yanındaki yeri yıktık. Ne yaptı biliyor musunuz? Bu ‘İstanbul’a adayım’ diyen, dersine çalışmamış, ne yazık ki ithal görüntüsü olan bu aday, ne yaptı biliyor musunuz? Oraya bir gecede imar çıkardı. Bir gecede, bir gecede yahu. Bir de kanuna aykırı. Yani burada, Boğaz’ın kıyısına imar çıkarılmaz. Ama ne yaptık? Davayı açtık, iptal ettirdik. İşte bu akla, İstanbul emanet edilebilir mi.? İstanbul’da doğru işler yapana işler emanet edilecek artık. Çünkü artık vatandaşın iktidarı başladı.”
“BİZDEN ÖNCE 25 YIL İSTANBUL’U YÖNETENLERİN AKLINA BUNLAR GELDİ Mİ?”
“Artık milletin parasından, Anne Kart gibi projeler çıkıyor. Üsküdar’da ne kadar Anne Kart var biliyor musunuz? 19 bin 467 annemizde var. Daha önce var mıydı? Üsküdarlı 4 bin yavrumuzun sofrasında süt var, süt. Daha önce yoktu değil mi? Kent Lokantası açtık buraya. Artık yoksulluk öyle bir derinleşti ki, neredeyse her ilçeye istiyorlar, daha fazlasını istiyor vatandaşımız. Milletin parası, millete gidiyor. Üsküdar’ın annelerine, babalarına, çocuklarına gidiyor. O paralar artık, Üsküdar’da açtığımız kreşlere gidiyor. Karşılıksız verdiğimiz bursa gidiyor. Yani üniversiteli gençlere gidiyor. Bizden önce 25 yıl İstanbul’u yönetenlerin aklına bunlar geldi mi? Ne yaptılar? Bir avuç insanın parseline imar çıkartmayı kendilerine sorumluluk gördüler. Öyle değil mi? Ama biz, onlardan çok az daha çok az bütçe kullanmamıza rağmen, sürekli engellenmemize rağmen, onların 25 yılda yaptıkları metronun yarısı kadar metroyu, 5 yılda yaptık, 5 yılda. Çıldırıyorlar, deli oluyorlar. Akılları almıyor. Niye biliyor musunuz? İsrafa öyle alışmışlar ki, biz israfı öyle bir kestik ki. Hayatın akışına sadece icraatı koyduk. Vatandaşa hizmeti koyduk. O zaman ne oluyor biliyor musun? İşte bu gökten yağan yağmur gibi, kasamıza bereket yağıyor kardeşim.”
ERDOĞAN’A “KÖTÜ DİL” ELEŞTİRİSİ: “AİLELERİ UYARIYORUM; ÇOCUKLARA İZLETTİRMEYİN”
“Ama bakıyorsunuz, daha yeni milletin seçtiği, Türkiye’nin en yüksek makamında oturan kişi, birleştirici, bütünleştirici olması gerekirken, her gün birisi hakkında kötü bir söz söylüyor. Söylüyor mu? Ben size bir şey söyleyeyim mi? Ben, aileleri uyarıyorum. Çocuklara izlettirmeyin. Ne zaman ne diyeceği belli olmaz. Daha dün, Mayıs seçimine kadar kendisinin cumhurbaşkanı olması için çalışan, sandıkta ona oy isteyen partinin genel başkanına ne dedi? ‘Zübük’ dedi. Olacak iş değil. Yazık. Ayıptır. Vallahi bu ahlaka sığmaz. Bakın milyonlarca insana, ‘zübük’ demiş oldu. Kendi çıkarı için o gün değerli, bugün zübük. Bu anlayışın tarihe gömülmesi lazım, tarihe. Bu nedir biliyor musunuz? Kendi çıkarı için her yol mübahtır anlayışı. Zübüğün kelime anlamı o kadar ağır ki. Ben sayamam size. Yani üç kağıtçı, egoist, düzenbaz, kalleş, namussuz… Açın sözlüğü bakın. Bunu birine diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Böyle bir şey olur mu?”
“HER YERDE BENİ ANMADAN, BENİ ANIYOR. ‘ZAT’ DİYOR, ‘ZEVAT’ DİYOR”
“Her yerde beni anmadan, beni anıyor. ‘Zat’ diyor, ‘zevat’ diyor. Halbuki ben, bu ülkenin her seçilmişine saygı duyarım. Üsküdar’a her ziyaretimde, belediye başkanını davet ederim. Nereye gidersem yaparım. Kendime yapılmasını istemediğim bir şeyi, başkasına yapmam. Benim empati duygum yüksektir. Bunu yapmam. Evet, biz, 2023 seçimlerini ne yazık ki kaybettik. Ders çıkartıp, önümüze bakacağız. Seçilmişe saygı duyarız. Kötü laf edilir mi? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı da 16 milyonun seçtiği insan; öyle değil mi? Yani bir söz diyeceksen, ismini anarsın, makamını anarsın. Yok efendim ‘zat, zevat.’ Allah’ıma şükür -her işim güzeldir ama- ben ismimi çok seviyorum. Benim ismim Ekrem. Büyük dedem koymuş. Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in (S.A.V.) ismi. Bu ismi anmıyor. Soyadım İmamoğlu. Benim sülalemde imam da var imam olmayan da var, ama soyadım İmamoğlu. Niye biliyor musunuz? Kurnaz. ‘‘Ekrem’ dersem, ‘İmamoğlu’ dersem’ buna oy kayar diye zannediyor. Bu kadar hesap-kitap yapıyor. Ben ismimle de soyadımla da gurur duyuyorum Allah’ıma şükür.”
“SADECE O BİR KİŞİNİN TENSİPLERİYLE İSTANBUL’A ATANAN ADAYIN TEK VAZİFESİ NE BİLİYOR MUSUNUZ?”
“Burada halkımız, Sinem Dedetaş’ı seçecek. Sinem Dedetaş’la beraber çalışırken,ben, onun bilgisine hürmet edeceğim. O benim bilgime hürmet edecek. O, yol arkadaşlarıyla ortak akılla çalışacak, iş üretecek, milletiyle tartışacak. Ben aynı şekilde milletimle çalışacağım. Ama şu anda memlekette, ‘İstifa ettim, görevimden ayrıldım’ bile diyemiyorlar. Affını istiyorlar, affını; koca bakanlar. ‘Tensipleriyle görev aldım’ diyorlar, öyle değil mi? Allah aşkına, bu lafları duyunca, ben utanıyorum. Benim çocuğum, sizlerin evlatları, bu şehrin, bu ülkenin evlatları buna layık değil kardeşim Boşuna Cumhuriyet kurulmadı. Boşuna Mustafa Kemal Atatürk, yere göğe ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ demedi. Sevgili dostlarım, ben size önemsiz bir meseleyi anlatmıyorum. Size çok önemli bir meseleyi anlatıyorum şu anda. Bu tarihi bir mesele. Onun için, sadece o bir kişinin tensipleriyle İstanbul’a atanan aday, onun tek vazifesi ne biliyor musunuz? Kulağını o bir kişiye kabartmak. Ne diyorsa, onu yapmak. Ne diyorsa imza atmak. İşi benim gibi zor değil. Benim işim zor, ama keyifli. Sırtım sağlam. Onun arkasında 1 kişi, benim arkamda 16 milyon kişi var. Seçildiğinde, sadece o bir kişinin lafını uygun görecek anlayışı, hep birlikte 31 Mart’ta tarihe gömeceğiz. Çöpe atacağız.”
KARARSIZLARA SORULAR YÖNELTİP, ÇAĞRI YAPTI
“Ben, bize oy vermeyi düşünmeyen ya da hala kararsız olan, ‘Efendim ben küstüm geçen seneden’ diyen ya da hala düşünceli olan insanlara buradan seslenmek istiyorum. Sevgili hemşehrilerim, sevgili dostlarım; ben, 2012 yılında yerel yönetime aday adayı olmaya karar verdiğimde, bir slogan yazmıştım Beylikdüzü’nde. ‘Seçilmek 1 gün, yönetmek 5 yıl.’ Kararınız bu kadar önemli. 31 Mart’ta siz, bir gün orada gidip oy atacaksınız ya da atmayacaksınız, ama o 5 yıl boyunca, sizi istediğiniz ya da istemediğiniz anlayış yönetecek. Kendinize şu soruyu sorun: Kim İstanbul’u daha iyi yönetir? Kim daha iyi hizmet eder? İstanbul’un denizini, ormanını, doğasını kim daha iyi korur? İstanbul’un kadınlarını, çocuklarını, gençlerini kim daha iyi kollar? Onların geleceğini kim düşünür? Milletin parasını millete kim harcar? Şu Üsküdar’da halkın malı sahile, kaçak yapı olarak dikilmesine kim müsaade etmez? O kaçakları kim yıkar? Kim izin vermez? Kim sahilin yerine, boş yere imar açmaz? Üsküdar’ın malını birkaç kişiye değil, Üsküdarlı’ya kim iade eder? İşte mesele bu kardeşlerim. Sevgili hemşerilerim mesele bu. Bu soruların yanıtını zihninizde buluyorsanız, gideceksiniz mührü 31 Mart’ta oraya basacaksınız. Bu kadar net. Bu işin başka yolu yok. Benim 15 milyon hemşehrim, vicdanlıdır. Benim 16 milyon hemşehrim, adaletlidir. Benim 16 milyon insanım, elbette duyguları var, aklı var, fikri var, vicdanı var ve öyle karar verecek, 31 Mart’ta en doğru yanıtı verecektir.”