İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu, geçtiğimiz hafta savaş kabinesinin toplantısından önce savaşın devam edeceğini belirtti. Ancak İsrail Gazze’ye hem karadan hem de havadan saldırmaya devam ederken İran’ın Yemen’deki müttefiki Ensarullah Hareketi İsrail gemilerini hedef almaya başladı.
İlk başlarda çok dikkat çekmeyen Husi operasyonları ve tehditleri karşısında Amerika Birleşik Devletleri ciddi bir adım atarak “Refah’ın Koruyucusu” adlı bir ittifak kurduğunu açıkladı. ABD, Kızıldeniz’deki deniz trafiğini bu uluslararası misyonla sağlamayı planlıyor.
Arap medyasındaki yorumlarda İran’ın İsrail’e karşı caydırıcı güç olarak Hizbullah’ı devreye sokma hesapları tutmayınca Yemen’deki Husiler’i sahaya sürdüğü ifade ediliyor. Ancak Arap dünyasında tanınmış bazı yazarlara göre Kızıldeniz’deki gerilim sadece İsrail ve Mısır’ın meselesi değil, aksine bütün küresel ticareti tehdit ediyor.
‘Kızıldeniz: Savaşın yeni cephesi’
İsrail ve Hamas arasındaki savaş hem şiddet açısından hem de coğrafi açıdan daha da genişledi. İki taraf da ilk defa binlerce savaşçıyla birbirine karşı savaşıyor. Savaş artık Ürdün, Kızıldeniz ve Bab El Mendeb Boğazı’nın güvenliğini etkileyecek düzeye ulaştı. Daha doğrusu savaşta yeni bir cephe açılmış oldu.
Husiler’in saldırıları çatışmayı yeni bir boyuta taşıdı ve 20 ülkeden oluşan bir deniz askeri ittifakının kurulmasına yol açtı. Bundan önce deniz yollarının korunmasına yönelik son ittifak, İran-Irak savaşı sırasında, 1987’de Amerikan bandıralı petrol tankerlerinin hedef alınmasından sonra hayata geçirilmişti.
Lübnan’da Hizbullah’ın içine tam olarak girmekten kaçındığı ve Suriye’nin kendisini etkisiz hale getirdiği bir dönemde Husiler yeni bir savaşın içine sürükleniyor. Yaşananların tek bir açıklaması var: İran, Gazze’deki vekilleri Hamas ve İslami Cihad’ın yok edilmesini önlemek için kaosu yaymakla tehdit ediyor.
İsrail’in bütün uluslararası itirazlara ve Hamas’ın elindeki rehinelere rağmen Hamas’ı yok etme hedefinde devam etmedeki ısrarı İran’ın gerilimi tırmandırma ihtimalini de güçlendiriyor.
Kızıldeniz ilk kez bir cephe haline geliyor. Uluslararası deniz taşımacılığındaki tehditlerin kaynağı toplu olarak ele alınmadığı takdirde, Gazze savaşı sona erse bile Kızıldeniz’deki bu durum önümüzdeki yıllarda da devam edebilir.
Kızıldeniz’de gemi trafiğinin hedef alınması, savaşın küresel bir boyuta ulaştığı anlamına gelmektedir ki bu da sadece İsrail ve Mısır’ı ilgilendirmemektedir. Aksine bedelini bütün uluslararası toplum öder. Zira bu durum, Çin, Doğu ve Güney Asya ile Avrupa ve Amerika’ya açılan dünya pazarlarının çoğunda ticaretin maliyetini artıracak. (Abdurrahman Raşid / Suudi Şark’ul Evsat Gazetesi)
‘Husiler boylarından büyük işlerle karşı karşıya’
ABD yönetimi, Kızıldeniz ve Körfez’de faaliyet gösteren ticari gemileri Husi saldırılarına karşı güvence altına almaya yönelik sınırlı bir operasyonla mı yetinecek, yoksa ‘Refahın Koruyucusu’ operasyonunun başlatılması yeni bir sürecin ilk adımı mı?
Yemen’den İsrail’e yönelik tehditler sadece Gazze savaşının sonucu değil. 2019 yılında da Husiler, İsrail’in derinliklerine saldırı tehdidinde bulunmuş ve bunu yapabilecek füze sistemlerine sahip olduklarını açıklamıştı. İsrail bu uyarıları ciddiye aldı ve 2022 yılında İslami Cihad’a yönelik askeri operasyon sırasında Yemen’e askeri saldırı düzenledi. Bu saldırılar esnasında söz konusu füzelerin İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü’nün 340. birliği tarafından üretilip geliştirildiği San’aa yakınlarındaki bir hedef de vuruldu. Ensarullah örgütü o dönemde bu operasyona herhangi bir karşılık vermedi ve Eilat limanına giden gemiler herhangi bir ciddi tacize maruz kalmadan Bab al-Mandab Boğazı’nda deniz trafiği devam etti.
İsrail, Gazze’ye yönelik operasyonlarının kapsamını genişletince ve savaşı güney Lübnan cehesiyle genişletme seçeneği ortadan kalkınca, İran da yeni bir kartı devreye sokmaya çalıştı. Gerilimi Bab El Mendeb’e taşıyarak ABD’nin ekonomik çıkarlarına zarar verip hesaplarını tekrar gözden geçirmeye zorlamak istemekte.
İran’ın Körfez ülkeleriyle çatışmasında kullandığı Husiler, bugün ABD ile doğrudan karşı karşıya getirilerek kendi boylarından çok daha büyük bir çatışmanın içinde kullanılıyor. Ancak Husiler durumun ciddiyetinin ve Kızıldeniz’deki gerilimi tırmandıran eylemlerinin nelere yol açacağının farkında değil gibi görünüyor. (Fazıl El Munasafa / Londra Merkezli El Arab Gazetesi)
‘Yahya Sinvar esir takasına neden yanaşmıyor?’
Gazze Şeridi’ndeki Hamas hareketinin lideri Yahya El Sinvar ve generalleri, bugünlerde tüm dikkatlerini işgal güçlerine nasıl daha fazla kayıp verdirileceği üzerine yoğunlaştırmış durumda. Bu nedenle de İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu’nun ricası ve ABD Başkanı Joe Biden hükümetinin doğrudan desteğiyle Arap arabulucular tarafından yürütülen müzakere çabalarına kulak vermiyor.
Hamas Sinvar’ın bu stratejisiyle son günlerde büyük başarı elde etti ve bu başarı, Gazze Şeridi’nde kara savaşına girişen işgal kuvvetleri saflarındaki ölü ve yaralıların sayısının artması ve seçkin birlikleri olan Golani birliklerinin “kaçmasıyla” açıkça görülüyor.
Netanyahu, savaş hükümeti toplantısından önce yaptığı açıklamalarda, İsrail’in ister Gazze Şeridi’nde ister Güney Lübnan’da olsun, savaşta ağır bir bedel ödediğini itiraf etti.
Gazze Şeridi’ndeki direniş hareketini esir değişimi önerileriyle zaman kaybetmemeye ve işgal kuvvetlerine karşı gerilimi tırmandırmaya teşvik eden bazı hususlar var. Bunlardan ilki, Sinvar ve kadroları Arap arabuluculara olan güvenlerini tamamen kaybetmiş durumda ve onların direnişi ortadan kaldırmak ve İsrail’in taleplerini tam olarak yerine getirmek için Amerikan yönetiminin talimatları doğrultusunda ve işgalci devletle koordinasyon içinde hareket ettiklerine inanmaktadırlar.
Bunun yanı sıra savaşın Kızıldeniz’e doğru genişlemesi de bir etkenr. Zira işgal gemileri Bab el Mendeb boğazından geçiş yapmaktan men edildi. Bunun yanı sıra, Irak direniş güçleri Karesh doğalgaz sahasını vurmak için son olarak bir siha göndermişti. Ayrıca Hizbullah’ın son zamanlarda İsrail’in kuzeyindeki askeri hedeflere yönelik saldırıları da arttı. (Abdulbari Atvan / Rai Al Youm Gazetesi)
‘Hamas’ı ortadan kaldırmak tam olarak nedir’
İsrail başbakanı Bünyamin Netanyahu, ‘Hamas ortadan kaldırılıncaya ve zafer kazanılana kadar savaş devam edecek’ dedi. Ancak İsrail başbakanı ‘Hamas’ı ortadan kaldırmanın’ ne olduğunu tam anlamıyla açıklamadı. Hamas’ı ortadan kaldırmak örneğin Yahya Sinvar ve Muhammed Deif’i ortadan kaldırmak mı? Yoksa binlerce evin, hastanenin, caminin, kilisenin ve kamu tesisinin yıkılması ve de Gazze Şeridi’nin kuzeyinde yaşayan bir milyon dokuz yüz binden fazla Filistinlinin yerinden edilmesi dahil bugüne kadar elde edilenler mi? ABD Başkanı Joe Biden ise ‘Bu aşamada bir anlaşmaya varmayı bekleyemeyiz ancak baskı yapmaya devam ediyoruz’ dedi.
Biden gerçekten Netenyahu’ya baskı yapıyorsa, İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir ondan daha fazla baskı yapıyor demektir. Görünen o ki Netanyahu, Ben Gvir’in baskısına boyun eğip Biden’ın baskısını görmezden geliyor. Peki neden? Çünkü Ben Gvir ve aşırı sağ hükümetteki diğer dört bakanı, Başbakan Netanyahu’nun Gazze Şeridi’ne kara saldırısını durdurması halinde istifa edeceklerini ve hükümetin düşeceğini kamuoyuna duyurdular. Hükümetin düşmesi pratikte Netanyahu’nun siyasi kariyerinin sonu anlamına geliyor; zira Netanyahu, rüşvet ve kamu fonu hırsızlığı suçlarından ceza alarak muhtemelen uzun bir hapis cezasına çarptırılacağı mahkemeye çıkmak zorunda kalacak. (İsam Numan / Kuds El Arabi Gazetesi)