Selam olsun İspanya!
İnsan hayatındaki uzun yolculuğun kısa tarihidir, uzaklar!
Yeniden uyanmaktır hayata, bir başka şehirde, kaybolduğunu sandığın düşlerine kavuşmaktır günesin avucundaki bir başka ülkede!
Daha farklı hissetmektir saçlarını okşayan rüzgarı, bir başka çekmektir içine, kaç kişinin noktadan muaf, kırık dökük ünlemlerini taşıyan havasını!
Bildiği şehirlerden bilmediği şehirlere, bildik yüzlerden tanımadık yüzlere sığınmayı düşleyen kaç kişi vardır etrafta? Alıp başımı gitmek istiyorum cümlesi, kaç kişinin dolaşmıştır dimağında, kaç kişi gerçekleştirebilmiştir bunu hayatında?
Ve arkasına bakmadan gitmeyi başaranlar, ‘başlarını’ da yanına götürmüşler midir acaba?
Gündemin kaosundan, işten güçten, savaştan uzaklaşmak, hayata accık ucundan pozitif bakmak için uzaklara gittim ben de geçen hafta sonu!
Çok da uzak değil aslında, atladın mı uçağa 3,5 saatte varıyorsun oraya; gotik ve modern harikalar diyarı, ilginç, kozmopolit, havalı ve etkileyici atmosferiyle ünlü Barselona’ya!
Tarihi, mimarisi, dünü- bugünüyle sadece İspanya’nın değil dünyanın en renkli en enerjik şehirlerinden biri Barselona!
İspanya denince Madrid, Valencia, Cordoba, Granada, Sevilla gibi şehirler de geliyor tabii akla ama şüphesiz dünle bugünün harmanlandığı sokakları, insanların neşeyle takıldığı barları-lokantaları, müzeleri, opera ve tiyatro binaları ve insanı evinde hissettiren enteresan bir enerji kalkanıyla başka bir şehir Barselona ya! Yerel bir barda gitar eşliğinde Flamenko gösterisi yapan esmer kadınlar, boğalar karşı kazanmak uğruna canını ortaya koyan matadorlar, gözünüzü çevirdiğiniz her yerde karşınıza çıkan tapas’larla dönesi gelmiyor insanın buradan valla!
İspanya’da İspanyolca konuşulduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz, bir kere onu söyleyeyim! İspanyolca aslında İspanyolların ikinci diliymiş. Herkes İspanyolca bilirmiş fakat ana dilleri ile konuşmayı tercih edermiş. Yani Barselona’da Katalanca, San Sebastian ve Bilbao’da yaşayanlar Baskça, Galiçya’dakiler ise Galiçyaca konuşurmuş. Diyeceğim o ki, İngilizceden daha çok konuşulan dil denen İspanyolcanın pek de o kadar havası yokmuş.
Amaaa siesta olayı var ya, işte o beni benden alıyor! Dünya tarafından rahatına düşkünlüğü ile bilinen bir millet olan İspanyollar için siesta denen öğlen uykusunun önemi büyük! Siesta sırasında, dışarı çıkılmıyor ve tüm dükkanlar kapatılıyor, halk dinlenmeye çekiliyor. Valla içimdeki ses, sırf bu yüzden bile İspanya’da yaşanır diyor. Barselona, eşsiz mimarisini kesinlikle Gaudí’nin inanılmaz yeteneğine borçlu! Neredeyse Barselona’nın simgesi haline gelmiş ünlü Sagrada Familia, dünyanın en uzun soluklu inşaatı! 1882’den beri bağışlarla inşa edilen ve henüz tamamlanmamış bence tamamlanamamasıyla bu kadar ünlü olmuş bu katedralin inşası, Mısır piramitlerinden daha uzun sürmüş durumda! Yine konutlardan oluşan site yapmak için zengin iş adamı tarafından alınan ama su sorunu çözülemediği için konut projesi hayata geçirilemeyen ve Gaudi’nin eserlerinden örnekler taşıyan bir açık hava müzesi olan Park Guell de görülmesi gereken yerler arasında! Birbirine düşman iki çok zengin ailenin karşılıklı nispet yapmak için Gaudi’ye tasarlattıkları evler olan Casa Mila & Casa Batllo, sadece şehrin değil dünyanın en havalı ve hareketli caddelerinden biri olan La Rambla da Barselona’nın alamet-i farikaları!
Daha yazacak çok şey var bu keyifli şehir hakkında ama sözcüklere de paragraflara da sığmaz. Burası sadece yaşanır, anlatılmaz!
Hem canlı hem sakin kalabilen, buraya yerleşilebilir dedirten bu şehirde, tarihe sarılır, mimariye tutunur, flamenkoyla dans edersiniz. Benim fırsatım olmadı ama olur da düşerse yolunuz buraya, “İspanyol meyhanesinde, çığlık çığlığa şarkı söyleyen o kadına’ benden selam söylersiniz!
……………………………………*……………………………………………
Dahi-Deli
İspanya deyince Gaudi gelse de ilk akla, benim favorim başkası valla!
Sürrealizmin kralı Salvador Dali’nin yeri, gönlümde bambaşka!
Barselona’ya 1,5 saat uzaklıktaki Figueres şehrinde müzeye dönüştürülen evine girdiğim anda, hayata acıyla küstahça ve alayla aynı zamanda da masum bir ruhla bakan biriyle karşılaşacağımı bilmiyordum!
Rüya gibi resim yapan adam Dali ama mecaz anlamıyla değil bu sefer, bildiğiniz sözlük anlamıyla rüya gibi olan! Yani rüyada görülen gibi net ama sürreal! Yatağa yatarken eline bir kaşık alıp kolunu yataktan sarkıtan ve kaşık düştüğü anda kalkıp resim yapmaya başlayan ressam!
Salvador Dali’nin resimlerine yansıyan ruhundaki çalkantılar henüz küçük bir çocukken başlamış. Dalí’nin doğumundan tam dokuz ay on gün önce, henüz 2 yaşında olan ağabeyi, sindirim yolu iltihabından ölmüş, onun ismi olan Salvador da bizim Dali’ye geçmiş. İlk çocuklarının küçük yaşta ölmesini bir türlü kabullenemeyen Dalí çifti, küçük Dalí’nin yanında sık sık ölmüş ağabeyinden bahsediyor, ilk Salvador’un bir resmini yatak odalarının duvarında tutuyor, ve Dalí’yle beraber düzenli olarak ilk Salvador’un mezarını ziyaret ediyorlarmış. Bu durum, Dalí’nin küçük yaşta kendi kimliği konusunda karışıklık yaşamasına sebep oluyor, kendisi ile ağabeyini aynı ruh olarak tanımlıyor, kafası ve ruh dünyası altüst oluyormuş. Yani belki de bu sürreal bakış açısı, küçüklük travmalarına dayanıyor.
Her resminin bir yerinde mutlaka ekmek ve yumurta bulunuyor! Ekmek ve yumurta onun için hayatı simgeliyor çünkü insanı besliyor. Onun ruhunu besleyen ise büyük bir tutkuyla sevdiği karısı Gala!
Böyle fırtınalı bir ruh haline sahip, dengesiz, narsist ve ne zaman- nerede-ne yapacağı belli olmayan bir adamın hayatının sonuna kadar bıkmadan, usanmadan, aldatmadan ve hiç ayrılmadan bir kadınla- Gala ile beraber olması insanı şaşırtıyor. Bunların ilişkisi bana biraz Rahşan- Bülent Ecevit ilişkisini hatırlatıyor. Kadının ciddi şekilde baskın olduğu bu ilişkide bence Gala da Dali kadar deli ve bu deliliği, Dali’nin sanatçı ruhuna iyi geliyor. Dali deyince, gözümüzün önüne o uzun, iki yana kıvrılan meşhur bıyığı geliyor. Ve bizim zat-ı şahaneleri, bıyıklarını, “dehamın antenleri” olarak tanıştırıyor.
İspanya’nın gururu olan Dali, egosuyla örülü kalesinde yaşarken kim olduğunu biliyor ve bunu da her daim hatırlatmaktan çekinmiyor. Öyle ki kendisine; “İyi bir ressam nasıl olunur” diye soran kişiye, “Efendim iyi ressam olmak çok kolaydır sadece iki şartı vardır; Birincisi İspanyol olmanız gerekir, ikincisi adınızın Salvador Dali olması gerekir” cevabından bu gayet iyi anlaşılıyor!
”Sanat yapmak için gereken, aklı devre dışı bırakmak’ diyen bir dahi,
Paltosunun cebinde karıncalar taşıyan bir deli,
İşte karşınızda; dahinin da’sı, delinin li’si ile
Salvador Dali!
……………………………………*…………………………………..
Dünyanın en çok cover’lanan şarkısı
Dünyanın belki de en çok coverlanan şarkısı!
Beatles, Elvis Presley, Dalida, Bocelli gibi efsanelerinin de kayıtsız kalamayıp söylediği, hepimizin bildiği, yüreğimizi titreten o şarkının melodisi geldi mi sizin de kulağınıza?
Şu soğuk ve kasvetli kış günlerini İspanyol ateşinde marine olmuş sözcüklerle ısıtmaya çalıştığım bu yazımda, İspanyolca bir şarkının hikayesi eşlik etsin hadi bize, burada!
O zamanlar bir İspanyol sömürgesi olan, uzun yıllar açlık, kuraklık ve ekonomik buhranlarla mücadele eden ve ülkesini seven insanların ülkelerini terk etmek zorunda kaldığı Meksika’da geçiyor hikaye!
1. Dünya Savaşı’nın acımasız yüzünü en çok gösterdiği, kan ve barut kokularının en çok hissedildiği dönem! Henüz 20 yaşına basmamış, hiç erkek arkadaşı olmamış, ilişki yaşamamış, saf bir genç kız Consuela Velazquez!
Müziğe doğuştan yetenekli, daha 4 yaşındayken kendi kendine piyano çalmayı öğrenmiş evde! Ailesi ondaki bu müzik yeteneğini fark edip konservatuara yollamış. Okulu başarıyla bitirdikten sonra ailesinin geçimine yardımcı olmak için bir gece kulübünde piyano çalmaya başlamış. Ama yaşadığı çevre çok tutucu olduğu için orada erkek adıyla çalışmış. Bir yandan çalıp söylerken bir yandan da besteler yapıyormuş kendi kendine!
Ve aradan geçen 80 yıldan sonra bile henüz 20 yaşını bile doldurmamış Consuela’nın yazıp bestelediği o şarkı- Besame Mucho, herkesin dilinde!
Peki bu şarkıyı bu kadar ilginç kılan ne?
Hayatında hiç öpüşmemiş, bir erkeğin elini dahi tutmamış birinin öpüşmeyi bu kadar içten bu kadar derin anlatan ve “Beni öp, çok öp” anlamına gelen Besame Mucho‘yu yazabilmesi bence! Ki hiç öpüşmediği halde bu şarkıyı nasıl yazdığı sorulduğunda cevabı da şöyle; ‘Tamamen hayal gücüyle!’
Besame Mucho, 2.Dünya Savaşı’dan itibaren günümüze kadar birçok dilde çalınıp söylenen, en çok cover’ı yapılan şarkı olmuş. Öpüşmeyi bilmeyen ama öpüşmeyi notalarla anlatan o hanım hanımcık Consuela Velazquesde, “Meksika’nın gelmiş geçmiş en büyük kadın bestecisi” unvanını almış ve 2003 yılında Meksika’da heykeli dikilmiş. Şarkı ise 1999 yılında Amerika’da, “Yüzyılın Şarkısı” seçilmiş.
Ve 2009 yılında Meksika’nın başkenti Mexico City’de 38 bin 897 kişinin aynı anda 10 saniye boyunca öpüşmesiyle kırılan rekor, Guinness Rekorlar Kitabı’na girer ve tahmin edin bakalım o sırada hoparlörlerden hangi şarkı duyulmaktadır. Evet doğru tahmin! O sırada Besame Mucho çalmaktadır!
Bu şarkıyı dinlerken yazıyorum şu an! Bu eser, bir şarkıyı sevmek için şarkının söylenmekte olduğu dili, şarkının sözlerini anlıyor olmanın gereksizliğini kanıtlıyor! Şarkı parmaklarıma çarpıyor, sözcüklerime vuruyor, kalbime dokunuyor. Hem zaten şarkılara neden “parça” deniyor?
Çünkü ihtiyaç duyduğunda eksik bir yanını tamamlıyor!
……………………………………*……………………………………………
HAFTANIN EN’LERİ
Haftanın Katliamı: Tüyler ürperten cinsten hem de gürültü yüzünden! Ankara’da gürültü nedeniyle birçok kez tartıştığı üst kat komşularının evini basan 72 yaşındaki T.Ü, aynı aileden 2’si çocuk 5 kişiyi tüfekle vurarak öldürdü. Ya bu nasıl bir öfke nasıl bir cinnet halidir ki çocukları bile gözü görmez insanın, acımadan katledebilir! Şimdi onlar sonsuza dek derin bir sessizlik içinde olacak ama katil T.Ü, kalabalık bir koğuşta, gürültünün alasıyla yaşayacak! Allah’ım bu insanlara normalden fazla akıl fikir biraz da vicdan versen sanki daha iyi olacak!
Haftanın Kolaylığı: Hatırlarsanız 2 yıl önce yapılan düzenleme ile internet üzerinden tanıtım yaparak kazanç sağlayan sosyal medya fenomenlerin bu faaliyetlerinden elde ettikleri kazançlar, gelir vergisinden iki koşul dışında istisna edilmişti. Bu iki koşul ise bankada özel hesap açma ve gelir vergisi üst dilimini (Bu yıl 1 milyon 900 bin) geçmemekti. Bu vergi kolaylığının, internetten ders veren öğretmen ve sanatçılar içinde getirilmesine karar verildi! Son günlerde kara para aklamak dahil bir çok suç gündemin başına oturan sosyal medya fenomenlerine sağlanan kolaylıkların, alınlarının akıyla emekleri, bilgileri ve gayretleriyle çalışan, para kazanmak için uğraşan hak eden kişilere verilmesi yerinde bir karar olmuş, destekliyoruz!
Haftanın Polemiği: Son günlerde Bihter filmiyle adından söz ettiren Farah Zeynep Abdullah tarafından başlatıldı! Yılmaz Güney ile ilgili, “Sinemamızın en iyi yürüyen erkeği ve kadın döven ve şiddet türleri açısından zengin ve etkili silah kullanan kişisi” ifadelerini kullanan Farah Zeynep ile ünlü piyanist Fazıl Say fena kapıştı! Fazıl Say’ın, “Şu ‘Yol’ filminde figüran bile olamayacak niteliksizlikteki ‘dizi oyuncusu’, artık ‘dönemleri’ ve ‘milatları’ tayin eder olmuş. Biraz haddini bilmek gerek” sözleri üzerine Abdullah, “Hikâyelerine koyduğu konser anonsuna link koymayı unutmuşsun” diyerek ve konseri için bilet linki vererek Fazıl Say ile bir anlamda dalga geçti!
Valla ölmüş gitmiş, ülkeye ödül getirmiş filmler yapmış, en önemlisi de artık kendini savunamayacak biri üzerinden ahkâm kesmek, laf söylemek Abdullah’a yakışmamış! Tamam reklam kokan hareketler bunlar, filmi için gündemde olmak için yapılmış planlar belki ama olmamış! Belki Bihter’e evet ana Farah Zeynep’e yakışmamış!
Haftanın Salgını: Gizli ve sinsi ilerliyor! Son haftalarda hastanelere başvuran kişilerin çoğunluğunun Uyuz hastalığından mağdur olduğu belirtildi! Uyuz’ hastalığının tedavisi varmış ve bilinenin aksine kısa süreli temasla bulaşan bir hastalık değilmiş. Yani tokalaşmayla, yan yana oturmakla kolay bulaşmıyormuş uyuz. Aynı yatakta yatmak, aynı eşyaları kullanmak şeklinde en çok da aile bireyleri içerisinde bulaşıyormuş. Uyuz, gece kaşıntısı şeklinde başlıyormuş. Gündüz biraz azalsa da gece olup yatağa yatınca kaşıntılar şiddetleniyormuş. Bundan korunmanın da en etkin yolu, ortak eşya kullanımını kısıtlamakmış. Valla sıkıntılı, uyuz oldum ben bu uyuz hastalığına! Dikkat edin valla!
Haftanın Taksi’si: Uçan taksi! Evet yanlış duymadınız, Dubai’de gerçekleştirilen Dubai Airshow 2023’de, Amerikan havacılık şirketi Archer’ın tasarladığı dikey kalkış ve iniş uçağı Midnight, 160 kilometrelik uçuş kapasitesine sahip ve tamamen elektrikli! 10 dakikada 40 kilometre yol gidebilen araç, pilot hariç 4 yolcu taşıyabiliyor. Bagaj da taşıyabilen Midnight, 12 dakikalık şarjla 32 kilometre gidebiliyor. Önümüzdeki yıllarda taksi olarak kullanılması planlanıyormuş, trafik sorunu bir gün çözülecek mi diyordunuz, yeryüzünün posasını çıkardık sıra gökyüzünde! Dediği gibi Atatürk’ün; ‘İstikbal göklerde!’